23 Haziran 2009 Salı

Yeniden Hollanda! (Turkish)

Yeniden Hollanda! (Turkish)



Uc yil sonra tekrar Hollanda’ya geri donmek cok degisik bir duygu. Aslinda eve geri donmekten farksiz olmakla beraber, cok daha buruk bir his kapliyor icimi. Sanki bir kac yildir geziyorum ve evime yeni donuyorum gibi hissettim Schiphol’e inince. Bilet alirken ‘dank u wel’ yerine ‘graage dan’ demem de hem bu dilden yeterince uzak kaldigimi, hem de hala aklimda bir seylerin oldugunu kanitlar gibiydi. Bilet satis gorevlisinin o `bir sey degil anlamina gelir yanlis kullaniyorsun` demesiyle kendime geldim. Bilet fiyatlarinin hatirladigimdan cok daha degisik oldugunu de belirtmeliyim.











Amsterdam, yagmurlu ve soguk bir havayla karsiladi beni.. Sadece 1 km uzakta olan otelime; sabit ucret olan 7.5 euro yerine 20 euroya goturen afgan taksiciye hala soyleyecek bir seyler var icimde. Otelin merdivenlerinin internetten yaptigim arastirmalarda cok dar ve dik oldugunu onceden biliyordum ama elinizde 25 kiloluk valiz, 10 kiloluk sirt cantasi ve torbalar olunca daha bi gercekci yasiyor insan.






Ustelik lobi de 2. Katta oldugu icin otele girer girmez birinden rica edemiyorsunuz ( ya da en azindan ofkenizi gosteremiyorsunuz ). Eski ve kucuk bir Hollanda evinden bozma olan bu otel, oda olarak adlandirilan kucuk bolmeye geldigimde gozumden daha da dustu. Buyuk valizimin yanlamasina sigmamasi, buraya odedigim para icin kendime kizmama neden oldu. Tek avantaji Dam Square’e 2 dk uzakta olmasi olan Di-Ann adindaki oteli kimseye onermiyorum.. Aslinda eski Hollanda mimarisinde oldugu ileri surulen (cunku gunumuz Hollandalilarinin hepsi 2 metrelik dev insanlar) bu binalardaki otelleri kimseye tavsiye etmiyorum.
Madrid’in sicak ve temiz sokaklarindan sonra Amsterdam’in kanabis kokulu, islak ve soguk sokaklari pek cekici gelmiyor. Saat gece 10 olmasina ragmen hala hava yari aydinlik. Zaten Hollanda’da daha onceden de hatirladigim bu alaca karanlik kusaginin yaklasik 3 saat surmesi her zaman ilgimi cekmistir. Aciktan koyu maviye dogru hava degisirken 3 saat boyunca gunduzu uzatmali yasamak buyuk bir zevk, ozellikle 11 gibi bara gidip, 3 gibi ciktiginizda hemen hemen hic karanlik bir havayla karsilasmiyorsunuz.


Amsterdam aynen biraktigim gibi duruyor.. Yolda size binbir turlu uyusturucu satmaya calisanlardan biraz kurtulunca istediginiz yere gidebiliyorsunuz. Zaten bu sehirde yalniz olarak dolasmak cok da sorun degil. Hemen hemen her kosede cok enteresan bi bar ya da ozel bir bolgede degisik tatlar denebilecek mekanlar mevcut.


Genel olarak Hollandalilarin kibar ve dost canlisi olduklarini soyleyebilirim. Oyle ki bu olayi bir arkadasimin Avrupa genelinde kanunlarin bir olmamasindan kaynaklanan yasadigi bir sorunla gormus oldum. Lina’ya eslik etmek icin polisleri beklerken bizi alikoyduklari icin uzuntu duyduklarini ifade eden muze yetkilileri, en azindan bize kucuk bir hediye vererek moralimizi duzeltmeye calisti. Sonrasinda pek de muze gezme hevesimiz kalmadigi icin cok daha fazla zaman kaybetmeden burdan ayrildik.


Hollanda’daki son gunumu bir yilimi ogrenci olarak gecirdigim Groningen’e ayirdim. Bu kucuk, soguk ve bisiklet dolu sehir biraktigimdan beri hic degismemis.. Zaten sehrin cogu kismi son 300 yilda hic degismise benzemiyor. Bisiklet kiralayarak butun sehri gezme fikri gayet iyi bir fikir olsa da, 3 yilin verdigi hafiza kaybi nedeniyle extra turlar atarak okulumu zar zor bulabildigimi soylemeliyim. Yurtta kaldigim sirada kat arkadasim olan Kristyle yaptigimiz bu turlar sirasinda, kendi yurdumuza da ugrayip ortamin degisip degismedigini kontrol ettik. Aslinda hersey ayni olmasina ragmen konustugumuz bir Alman bize bu sene hic de memnun olmadiklarini ve oldukca sikici bir yil gecirdiklerini anlatti. Sehrin en kosesinde onlarca fotograf cekildikten sonra bavulumu toplamak ve Istanbul’a dogru ertesi gun yola cikabilmek icin Amsterdam’a geri dondum.














Portekiz Turu (Turkish)




Portekiz Turu


Ispanya’ya kadar gelmisken Portekizi gormeden donmek olmazdi. Iber yarimadasinin Ispanya’ya gore oldukca kucuk olan bu ulke hakkinda daha once pek bilgim yoktu. ESN Izmir’deki baskanligim sirasinda Prag’da uluslararasi bir kongrede tanistigim sevgili Fatih’in daveti uzerine 36 saat da olsa Lizbon’u ziyaret etme firsati buldum. Ispanya’yla kiyaslamak gerekirse, gorunum olarak oldukca Turkiye ve Istanbul’ a benzeyen yapilarin yanisira cok daha enternasyonel bir ortamin oldugunu soyleyebilirim. Eski Portekiz somurgelerinden gelen farkli irklardaki binlerce insan bu ulkeye renk katmis. Her ne kadar yazilisi Ispanyolcaya oldukca benziyor olsa da Portekizce konusmalari anlamak neredeyse imkansiz gibi.
Lizbon’a geldigimde ilk dikkatimi ceken oldukca kucuk olusuydu. Haritada cok uzak gibi gorunen farkli semtlerin neredeyse tamami yurunebilecek mesafede. Istanbul gibi 7 tepe uzerine kurulmus olan bu sehir, yuruyerek etrafi gormek isteyen turistlerin isini zorlastirsada, hemen hemen her yone giden tramvay ve metro sayesinde gayet kolay bir sekilde ulasim saglamak mumkun. Oyle ki, cok sert yokuslara konan finukuler tramvaylar sizi buyuk bir yokus cikmaktan 1.4 euroya kurtarabiliyor. Ispanyaya gore daha fazla Ingilizce konusma orani oldugunu soylemek de mumkun.

Bar kulturu olarak kucuk publardan olusan caddelerin, ickilerini disarda icmeyi tercih edenlerle dolu oldugunu soyleyebilirim. Oldukca yogun olan bu sokaklarda her yastan insanlara rastlamak mumkunken, Fado denilen Portekiz muziklerinin calindigi restaurantlarda daha cok orta ve ileri yasta insanlar bulunuyor. Ayrica “hizli” gecelerin yasandigini da soylemek mumkun.



Ispanyol Meyhanesi (Turkish)

7 Haziran 2009, Saat 09:44, Iberia Lisbon-Madrid Ucagi


Son yazmaya baslamamdan beri 37 gun gectiginden olsa gerek Ispanya gezim boyunca ve sonrasinda ucakta yazma motivasyonu bulamadim. Oturdugum 5C numarali koltukta yolcularin yerlerine gecmelerini beklerken aklimda Amsterdam planlari yapiyorum. Ama daha onemlisi, gectigimiz 2 haftada 3 yeni buyuk sehir gormenin verdigi `neyi ne zaman yazsam` kararsizligi icindeyim. Bunun yanisira MBA programimi bitirmis olmanin verdigi huzur, is arama calismalarinin cok daha onemli bir hale gelisinden kaynaklanan kaygi dolu duygular icindeyim.


Ispanyadan baslamak gerekirse,
Ispanya, daha once bu kulturu Erasmus yaparken ve sonrasinda ESN’de tanimamdan kaynaklanan bir merak nedeniydi hep. Ancak Avrupa’nin en guney batisinda olusubu ulkeyi gezmem icin elimdeki sanslari azaltiyordu. FIU’daki MBA programinda Almanya – Brezilya ve Ispanya secenekler arasinda olunca bu firsati kullanmak istedim. Cok da iyi yaptigimi su anda anliyorum.


Oncelikle Madrid’in temizligi ve metro aginin sehrin her kosesine ulasir olmasinin beni etkiledigini soylemem gerekir. “Quero, Necessito” yla baslayan ultra baslangic seviyesindeki cumleler kurmaktan cok zevk aldigimi soylemeliyim. Ayni evde kaldigim digger 4 arkadsimdan ogrendigim basit fiillerle iki hafta hic sorun yasamadqn her isimi halledebildim. Su anda yanimda outran Ispanyol ciftin “Que tal?” vs. iceren konusmalarini dinlerken, hala bu dili anlamam icin onumde cok uzun bir yolun oldugunu anliyorum.


Madrid’de okudugum ESIC Business School’un ogretmen ve personelinin canayakinligi gormeye degerdi. Ispanyadaki ilk ders gunumuzde (derse gec kalma pahasina) bize kucuk bir Madrid turunun ardindan Ispanyol mutfagiyla dolu bir oglen yemegiyle karsilamalari cok hostu. Ilk kez ders alma firsati buldugum Ispanyol ogretmenin sicakkanli ve icerikten cok sonuc odakli oldugunu soyleyebilirim. “Ben sikildim, baska bir konua gecelim” darken sanki ogrencilerin zihnini okumasi da aklimda yer edicek anilardan.


Ilk haftasonu gittigimiz Barcelona, bende oldukca gelismis bir Bodrum yada Kusadasi izlenimi yaratti. Her ne kadar tarihi dokusu ve mimarisiyle anilsa da, plajlarin insanlari oraya cektigi bir gercek. Sehir merkezinde La Ramblas disinda hic bir yerde plajlardaki doluluk orani gozume carpmadi. Dar sokaklari, ve bu sokaklari daha da bogucu yapan dis balkonlara ilaveten camasirlarin disarda kurutulmasi, Turkiye’ye benzer bir hava yaratmis. Asiri derecede sicak bir havanin yarattigi atmosfer tam bir yazlik eglence yerine donusturmus bu sehri. Yanimda outran kadinin, onundeki kadinin koltuguna ayagini koymasi ve ondeki kadinin hostesi cagirarak sikayet etmesi cok hosuma gitti J Her ne kadar yanimdaki cift ben bunlari yazarken kvga ediyor olsa da, ucagin icinde beklerken sikilmamak icin yazi yazmam ve boyle olaylarla karsilasmam beni gulumsetiyor. Ucagin kalkisa gecmesinin sinyaliyle defterimi kapatiyorum…


Madrid’deki ikinci haftam ilkine gore oldukca karisikti. Kultur farkliliklari, bencillikler, ve dusuncesizlikler yuzunden ayni evde kaldigim sinif arkadaslarimda pek cok problem sezdim. Ben merkezli olmakla, baskalari icin bir sey yapmaktan zevk alma arasindaki ucurum, bazen suratimi asmak zorunda birakti beni. Ingiliz ogretmenin her zaman duymayi arzuladigim Ingiliz aksaniyla ders anlatmasi, okul hayatimin son haftasinda da (umarim) olsa hep istedigim bir seye kavusmanin mutlulugunu verdi. Ispanyadan ayrilirken geride pek cok degisik aniyla Portekiz’e dogru yola ciktim…





Birleştirici Unsur: Erasmus ve Kültür Paylaşımı (Turkish)

Birleştirici Unsur: Erasmus ve Kültür Paylaşımı

Avrupa Birliği’nin Avrupa kıtası ülkelerinde ortak kültür yaratmak, eğitim kalitesini yükseltmek ve kalıcı barış sağlama amacıyla başlattığı Erasmus değişim programı başarıya ulaşmış görünüyor. 1987 yılında ana hedef olarak Avrupa insanının entegrasyonunu sağlamak adına yüksek öğrenim kurumları arasında öğrenci değişiminin gerçekleşmesiyle başlayan Erasmus programı günümüzde Türkiye’nin de içinde yer aldığı 31 ülkede, 2200’den fazla üniversiteyi kapsamakta. Program 2012 yılı itibariyle 3 milyondan fazla öğrencinin kendi ülkesi dışında bir ülkede eğitim görmüş olmasını sağlama hedefinde.



Temelinde üniversite öğrencilerinin bir dönem veya bir yıl süreyle başka bir ülkede eğitim görmesini hedefleyen program, bireylere gittiği ülkeyi ve insanlarını tanıma, vizyonunu genişletme ve kişisel gelişimini desteklemesine yardımcı olmakta. Üstelik Avrupa Birliği ve katılımcı ülkeler tarafından sağlanan burs olanağı sayesinde programın hitap ettiği kitle giderek genişlemekte. Bir iki maceracı öğrencinin katılımıyla başlayan yurtdışında okuma arzusu her yıl katlanarak artmakta ve bütünleşik Avrupa düşüncesine katkı sağlamakta.



Ülkemizde de son yıllarda popüleritesi artan bu değişim programının belkide en büyük yararı ülkemizin tanıtılması ve kültürümüzün buraya gelen yabancılar tarafından yaşanarak öğrenilmesi. Yüzyıllardır ülkemize karşı önyargılar taşıyan toplumların bu şekilde bizleri tanıması hem ülke imajımız hem de entegre olmaya çalıştığımız topluluklar tarafından tanınmamız için çok önemli. Nasıl yurtdışına çıkan her öğrenci Türkiye’yi tanıtan birer temsilci oluyorsa, ülkemize gelen her yabancı öğrenciye gösterdiğimiz yaklaşım da kendimizi gösterme şansı vermekte. 2005 yılından beri ülkemizde yer alan ve 2007/2008 yılında Türkiye Başkanlığı görevini yaptığım Erasmus Öğrenci Ağı (ESN) klübü de bu amaca hizmet vermekte.



Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelen yabancı öğrencilere kendi kültürümüzü tanıtırken onların bizim hakkımızda ne kadar az fikir sahibi olduklarına çoğu kez tanık oldum. Örneğin pek çok öğrenci Türkiye’nin bir arap ülkesi olduğunu sandığını ve latin harfleri kullanıp, ziyaret ettikleri İzmir, İstanbul gibi şehirlere sahip olmamıza çok şaşırdıklarını dile getirdiler.

Farklılıklar & Ortak Değerler

Karşılıklı etkileşimin bize sağladığı en büyük fayda birbirimizden öğrenmek ve olaylara farklı açılardan bakabilmek oluyor. Örneğin kuzey avrupa ülkelerinden gelen öğrenciler, Türk ve diğer güney avrupalı öğrencilere çok daha hırslı. Ancak bu kişilerde bireysellik, sosyal ve paylaşımcı bir hayattan çok daha ileride olabiliyor. Yine kuzey ülkelerinden gelen öğrencilerin derslerini güney ülkelerinden gelenlere göre çok daha ciddiye aldıklarını söylemek mümkün.


Yine bir başka davranış şekli olarak yemek yemekten bahsedersek, avrupada çok farklı alışkanlıkların olduğunu söyleyebilirim. Örneğin; Hollandalılar yemeği bir an önce yenmesi ve geçilmesi gereken bir aktivite olarak görürken, İtalyanların saatlerce yemek hazırlamasını ve özenle tüm gecelerini yemek yiyerek geçirmesini izlemek oldukça zevkli.



Farklılıkların yanısıra benzer özelliklerimizin de varlığı kaçınılmaz. Örneğin karışık bir grup olarak yapacağımız bir aktiviteye Alman öğrenciler 10 dakika erken gelirken, İtalyan, İspanyol ve Türk arkadaşlarımızın genelde 10 dakika geç kalmaları şaşırtıcı değil.



Benimle beraber Erasmus Öğrenci Ağı İzmir şubesinde 2 yıldır çalışan Sercan Tokdemir’e göre ülkemiz, Erasmus adayları için diğer seçeneklere göre son derece farklı fırsatlar sunan bir ülke. “Sözgelimi Avrupa ülkeleri arasında da belli başlı farklılıklar olmasına rağmen, Türkiye’deki farklılıklar biraz daha fazla. Tabii bu durum yüzyıllardır uygarlıkların ve kültürlerin buluşma yerinde olmamızdan kaynaklanıyor. Yani, sıradan bir Avrupa ülkesinde yaşanamayacak deneyimleri Türkiye’de yaşama sansının yanı sıra Avrupa’da olabilen birçok şeye de ulaşmak mümkün. Sözgelimi, İzmir ve İstanbul gibi kentlerdeki gece hayatı Avrupa’nın her şehrinde yok ama bunun yanında bizde var olan, kültürel değerleri orada bulmak mümkün değil. Türkiye’yi seçenler büyük oranda bunu düşünerek karar veriyorlar. Daha fazlasını denetimleyebilmek için. Gelen tüm Erasmuslarda ilk gözlediğim şey, çok ilginç bir şaşırma ifadesi oluyor, belki bu ilk kez geldiklerinden ya da kafalarındaki Türkiye ile gördüklerinin farkından. Ama çok kısa sürede uyum sağlayabiliyorlar günlük yaşama (Birrr bira lutfven)”



Sonuç olarak gözlemlediğimiz kültür farklılıklarının aslında Avrupa kıtasında yaşayan bizlerin zenginliği olduğunu ve “farklılıkların birlikteliğinin” bu dünyanın dayattığı bir zorlama olmak yerine kendi bakış açımızı zenginleştirebileceğimiz alternatiflerden oluştuğunu anlamamız gerekiyor.


E. İlker Taner
ESN-Izmir 2006/2008 Başkanı
ESN-Türkiye 2007/2008 Başkanı


NY Gezisi 3. Bölüm (Turkish)

NY Gezisi 3. Bölüm (Turkish) 08:37 pm 02/01/2009

New York’a gelirken bindiğimiz eski, dar koltuklu ve küçük uçağın yerine bu sefer çok daha rahat bir ortamda yazmaya başlıyorum.
7 günlük New York – Washington gezimiz nihayet sona erdi. New York hakkında yorum yapmak gerekirse, her köşesi birbirinden farklı kültür, gelir düzeyi ve görünüşte insanları barındıran oldukça soğuk bir şehir. (Tabi bu geziye 25C derecedeki Miami’den gelmem ve tarihin 27 Aralık – 2 Ocak arası olduğunu eklemeliyim). 4C dereceden -12C dereceye kadar düşen sıcaklıklar, aslında Miami’nin bir sure sonra sıkıcı olmaya başlayan ılık havasından sonra oldukça iyi geldi. En azından bir yıldır bu kadar soğuk havayla karşılaşmadığımdan, atkı-bere-eldiven üçlüsüyle resmen görünmez oldum New York sokaklarında..

Times Square ‘de yılbaşı kutlamanın fazla çılgın bir fikir olduğunu ancak yılbaşı günü anladım. Öğlen saat üç civarında tüm meydan neredeyse dolmuş; şarkı söyleyen, titreyen, bağıran, dans eden, mutlu ama endişeli bu kalabalık, dokuz saat daha yemek, su ve tuvalet gibi basit ihtiyaçlardan yoksun burada beklemek zorundaydı.

Tabi ki planı değiştirip gece geç saatlerde buraya geri dönmeye karar verdik. Sinemada geçirilen bir kaç saat, Zeytin restaurantta yenilen güzel bir akşam yemeği sonrasında; saat 11’de 53. Caddedeki yerimizi aldık. Buradan daha ileri gidemedik çünkü 42. Caddedeki kutlamalara kadar her yer tamamen insanlarla doluydu! Daha sonradan öğrendiğime gore bir milyonun üzerinde insane dünyanın merkezindeki bu kutlama için sıraya girmişti.

Yeni yıla girerken ufukta küçücük kalan yılbaşı topunu ve havai fişek gösterilerini izledikten sonra çok daha zorlu bir iş, otele geri dönmek, bizi bekliyordu. Central Park’ın dibinde olmamıza rağmen, aniden üzerimize doğru gelen binlerce insanla beraber Columbus Avenue’ya doğru yürüdük. Burada polisin kapattığı yollar ve binlerce insanın oluşturduğu trafik nedeniyle ayakta duracak yer bulmakta zorlandık. Bir kaç ara sokak denemesinin ardından bulduğumuz taksi 120 dolara bizi otele götürebileceğini nazikçe ifade etti! (Normalde aynı mesafe için yalnızca 65 dolar istiyorlar). Yola çıktıktan sonra yolu bilmediğini ve benim GPS’imden yardım istemesi ayrı bir renkti..

NEW YORK “IN” Leri

Times Square: Kuşkusuz dünyanın en canlı ve hareketli meydanı. Beklentilerimin aksine küçücük ve büyük oranda karanlık olmasına rağmen, tekrar tekrar gidilmesi gereken yer.
Central Park: Devasa beton yığınlarının yarattığı kontrasttan mı bilinmez ama içindeki sincapları, koşan, paten kayan ve müzik dinleyen insanları ve donmuş gölleriyle görülmeyi hakkediyor.
Columbus Avenue: Central Park’ın yanında yer alan meydan şehrin fotoğrafını bir bütün halinde görmek ve Manhattan’da olduğunuzu anlamak için müthiş bir yer.
Özgürlük Anıtı: ABD’nin simgesini hemen altından görmek ve Manhattan’ı karşıdan izlemek müthiş bir duygu.

NEW YORK “OUT” Ları

Metro: Gördüğüm en kalitesiz ve bakımsız olanıydı. Ayrıca yolcu kalitesi de Manhattan da yürümenin, altından geçmeye çalışmaktan daha iyi bir fikir olduğunu kanıtlar şekilde.
Logar kapakları: Aşırı soğukta buharlarının her sokakta gözlenebildiği, aşırı irkitici ve tiksindirici koku yayan demir çemberler.
Newark: Teknik olarak New York’ta olmasa da, otelimizin bulunduğu yer olması nedeniyle gördüğüm korkunç şehir. Gidilmemesi, görülmemesi gereken yer.

NY Gezisi 2. Bölüm (Turkish)

NY Gezisi 2. Bölüm (Turkish) 04:30 pm 28/12/2008

Bir gün geri dönücem!...

Washington D.C, şu ana kadar gördüğüm Amerikan şehirleri arasında kuşkusuz en yaşanılabilir olanı. Şehir düzeni, temizliği ve insane kalitesiyle şu ana kadar gördüğüm başkentlerden çok farklı..
Washington Monument, Jeferson Memorial ve Beyaz Saray’I gördükten sonar uzun zamandır yapmak istediğim bir şeyi yapıyorum. Yaklaşık sekiz sene once internette tanıştığım ama yüzyüze görüşme fırsatı bulamadığım Nur’la buluşuyoruz. Güzel bir yemeğin ardından Washington D.C. ve Virginia’yı gezme şansı buluyorum. “M” Street denilen, insanların sokakları doldurduğu, sarı sokak lambalarının tamamen aydınlattığı bu yer çok hoşuma gidiyor ama otelime geri dönmek için “Vienna!” ya doğru yola çıkıyorum.
Çılgın oda arkadaşlarımın alarmları sayesinde yine 7’den once uyanıp uzun bir güne hazırlanıyorum.
Bir gece önceki Beyaz Saray turundan tatmin olmayan bazı yolcuların isteği üzerine otobüs tekrar Beyaz Saray’a doğru yol alıyor. Bana gore Washington’ın en güzel binası olan Capital ve etrafındaki müzeleri gezdikten sonar daha once hiç duymadığım Baltimore’a gidiyoruz. Küçük bir sahil kasabasını andıran bu şehir aslında Amerikan milliyetçiliğiyle ünlüymüş. Amerikan marşının yazıldığı yer olmasının yanısıra, rehberin müthiş! anlatımından anlayamadığım bir kaç özelliği daha varmış. Yemek yemek için sadece 10dk. “izin” veren rehber yüzünden “auto döner” adlı ızgarada pişen Yunan Gyros’u paket yaptırıp otobüse koşuyoruz. Oysa otobüs şöförü bile yemek yemeye başka bir yere gittiğinden ancak yarım saat sonra yola çıkabiliyoruz.

NY Gezisi 1. Bölüm (Turkish)

NY Gezisi 1. Bölüm (Turkish) 10:30 am, 27/12/2008

En son yazmaya başladığımda mutlu bir şekilde Türkiye’den dönüyordum.. Sınavlar, sunular, sabah 5’lere kadar kitaplar, haftalık grup toplantıları darken hayatımın en yoğun bir buçuk ayını geride bırakıp, yıllardır görmek istediğim New York’a gidiyorum.
Avrupa’nın pek çok yerinde polis, zorunda kaldığı zaman binbir özürle ayakkabılarınızı çıkarmanızı “rica” ederken; Amerikalı meslektaşları (en azından Miami’dekiler) son derece kabalar. Yaklaşık 20 metrelik bir mesafeyi, herkese ayakkabısız yürütürken, verdikleri sert komutlarla da askeri kamp ortamı yaratıyorlar.

New York’a doğru alçalırken yer yer beyazlıklar görmek beni mutlu ediyor. Bir İzmirli olarak kar görmek için şanslı olmanız lazım. Avrupa stili görünümlü, büyük bahçeli evler şehir merkezine yaklaştıkça yerini basit, gösterişsiz 1-2 katlı evlere bırakıyor. Evlerin hemen hemen tümünde Noel süsleri ve Amerikan bayraklarını görmek mümkün.
Newarktaki Crowne Plaza otelimize biraz erken gelince çek in yapamayacağımızı öğrenip, Manhattan’a gitmeye karar veriyoruz. Otelimiz şehrin içinde olmasına rağmen, bir Amerikan klasiği olarak, etrafta yürüyebileceğimiz hiçbir kaldırım yok. Taxi diye çağrılan özel bir SUV ile Elizabeth Tren İstasyonu’na gidiyoruz. Sanırım hayatım boyunca içinde bulunduğum en kötü yer burası. Etrafta çok sayıda homeless ve şüpheli görünüşlü insan var. Ayrıca tren istasyonu kış olmasına rağmen ağır bir kokuyla kaplı. Yüz metre uzunluğundaki trenin istasyona giriş hızı da görülmeye değer. Ani bir frenle durduktan sonra içinin Türkiye’de görmeye alışık olduğum extra kalabalık otobüslerden farklı olmadığını söyleyebilirim.
Ve... Manhattandayım!!!
Medison Square’deki New York Pen Stationdan dışarı çıkınca efsanevi bir görüntüyle karşı karşıyayım. Miami’nin aksine yüzlerce insan, onlarca kat uzunluğundaki gökdelenlerin çevrelediği karanlık ve dar sokakları sonuna kadar dolduruyor. Broadway boyunca uzanan renkli reklam panoları, ”NBA maç biletleri bulunur” diye sessizce yaklaşan karaborsacılar, turistlerle fotoğraf çektirip bahşiş almaya çalışan mikiler ve trafiği düzene sokmaya çalışan pek çok polis ilk göze çarpanlardan.
Central Parkta ki donmuş göller ve temizlenmediği için etrafı örten kar yığınları çok güzel bi görüntü oluşturuyor. Çok yorucu geçen bir günün ardından Zeytin adlı Türk restorantında yediğimiz güzel bir yemekle günü sonlandırıyoruz. Önümüzde 2 gün sürecek olan uzun bir Washington gezisi var.

Italy Trip, Have Been There, Seen Almost Could not Return

02 / 02 / 2007

Italy Trip, Have Been There, Seen Almost Could not Return


First of all, I can say that this story is about "the mistakes" that one can do one after another.
It was on a trip in Italy in June 2006. I was going to return back to Groningen, Netherlands from Venice in the last day of my Italy trip. Around 13.00 o'clock I arrived to Venice bus station where I was planning to depart to airport. When I got there, I noticed that it was for once bus to airport for every two hours because of Sunday and my flight was 3 hours later, which I had to be in airport at least one hour earlier. I decided to go by taxi but meanwhile I realised that I have just 12€ left while taxi costs about 75€. I don't really remember what I was thinking that day about the Money but it was not a wise choice to depend on just 12€ while I have to return from a foreign country without any credit card with me as well as my bank card from ABN AMRO Dutch Bank was not valid abroad.




Since I was in bus station, I asked if there are any other ways to go Treviso Airport. I have been told that the best way is going to city of Treviso first and taking a
busfrom there to airport. I paid almost 4€ for the bus and left Venice. It was quiete annoying to wait for 1:30 hour in bus for a way that could just take half an hour without all those stops. Finally I arrived to Treviso and took the bus. After almost one hour the bus stopped in a city called Padova. I asked the driver when it will go for airport but as far as I could understood from his Engtalian he meant that I missed the airport on the way and I have to take another one back to Treviso, then this bus again. Imagine an airport, that can be just near the road and it will so small that even you can miss it. It was not that funny when you realise that there is only half an hour left for your flight when you are almost 2 hours away from the airport. I went to Padova bus station to take a bus back to Venice and consider the problem there since I got no more Money than just 8 euros. I bought my ticket from the machine and when I returned back to trains, I saw a train to Vicenzia (not Venezia, Venice in Italian). With all those low moral and feeling of guilt, you really can't consantrate on what you are doing. Even in the train, they didn't told me that I am in the wrong one after checking my ticket.




If you ever see a photo, video or a picture of Venice, it is a combination of 118 extremely small islands 400 bridges. The picture that I saw from train window was extremely different, a hill on the leftside and the city on the right. I hardly understood that I was in Venice but instead Vicenzia. I got 5€ left and I stil got to return from Italy to Netherlands and my situation was just getting worse, by the careless mistakes, being tired of travelling by a bag all the day etc. I bought another ticket for Venice the only Money left in my pocket was 2€.




On the way back to Venice, I remembered my friends were talking about an ABN AMRO branch in Milano and I thought if could return back to Milano I could get cash and whatever it costs I could return back to Netherlands. The funny thing is, I got 2 euros, a bank card thats not valid outside of Netherlands, and approximately 5€ credits on my cell phone. I called my best friend in Groningen, Duygu, and told how important the situation is and I needed a flight ticket that could be bought from Internet. She hadn't got any credit cards either, so she asked all the student house that we were living in. Meanwhile my parents were trying to reach my by cell phone, but when you got a call outside of your country, you pay a roaming fee as well. So I told them not to call me until I call them back.




When I arrived to Venice, I got directly to Exchange Office to change my 50 Turkish Liras to Euros. But It was 20:35 when I saw the sign working hours 08:00-20:30. It really makes you feel useless, stupid and careless when you face with this amount of misfortune in just one single day.




I had to wait until moning in Venice train station and I can say it was the worst night I spend in my 20 years life. Imagine you have 2 euros, and have to choose between eating, drinking and going to WC when you can not combine any of them. Thank God, from my biology lessons, I knew that the msot important thing I should consider was my blood sugar level. So I bought a coke and drink it really slow not to feel the need of going WC. It is an extreme case when you have to make choices between your basic needs. I know that there are a lot of people feel this every day and hope none have to face it one day.




In train station, it was quiete tragic to see all people departing and arriving from somewhere and you are the only actor that doesn't change in this movie. Police was looking like I am suspicious because I was there for so long. Around 2 oclock at night, they closed the train station and asked everyone to leave. I wasn't the only one waiting for morning for the trains, but as well as passangers there were many homeless people, that I can say live inside the train station.




They say, in times like this people find time to listen themselves. That's absolutely right, all night long I questioned why these happened, how my life came until here, what will happen next and etc. Since I was a happy tourist in the morning, it was damaging much more to your soul that you treadted like a pain.




Finally in the morning, I went through the exchange office. 50 Turkish Liras was about 25 Euros with the currency of that day. But since "Turkish Liras was not a commonly used" money, they taken 10 € of it as a commission. Normally I would really do not care about it, but when you don't have any money and you have to pay comission it is not easy to accept. I look for other banks etc., but it was the best choice. Anyway after exchanging the money, I went directly to ticket machines and I realised that a ticket from Venice to Milano was starting from 18€ when I got just 15€. After a while I discovered a train that goes somehow in 4 hours to Milano by having a really round trip and bought the ticket for 12€. For the emergency needs like food and WC I spend another 2€ and just got 1€ with 1 cent. I am writing the details exactly to demonstrate the stiuation as I was feeling in real life.




After a boring, and very long trip to Milano, I asked where ABN AMRO branch is in the city. I have been told that it was on the otherside of city and I had to use metro for it. While I was thinking if tourist information would try to sell the map, even I wouldn't be able to efford it. After that I was thinking if the metro coin was worth just 1 cent expensive than 1.01€ the game was over there. Luckily it was for 1€, and I looked very carefully this time where I was going through.




Finally I reached ABN AMRO with a very nice building but not a branch at all! No ATM machine, nor a branch for taking out cash. It was more looking like a Dutch embassy with a huge flag of Netherlands besides Italian Flag. But I can say I wasn't that happy to see a Dutch flag before. After some discussions, I could talk with Mr. Francesco Indovina, Head of Propoerty Services in ABN AMRO Milano branch. He let me call my friends in Netherlands so I could manage the flight ticket and also borrowed 50€ cash for reaching the airport. I am still greatful to him, since if he didn't help me that day, I was going to go police and make up a story like my wallet has been stolen and I need to go back to Netherlands.




I figured out the way back Netherlands after 8 days, which the last one was like almost a nightmare. I wanted to share this story with everyone, since the money is not the most important thing in life, but without it, it is not that hard to ruin your life. This was the biggest experience I had during my Erasmus Exchange Student Life and I will never forget it.
Ilker Taner

Erasmus Experience in Netherlands! (English)

My Erasmus: I discovered me, myself and life



Shared by: Ilker Taner


Erasmus Trip: Izmir to Groningen


It was: 2006



I wanted to do something marginal in life that I could remember and smile when I become an oldy, so I decided to exchange my life through Erasmus. I have chosen Netherlands since I loved the beauty of the "Dutch type Living" that I admired when I had first seen.



I decided to go Groningen, as it could be a real experince to see how these Dutch people live there, as it is not a touristic centre.



The first thing that made me smile was Wings-Esn, the local section, with a warm welcome to the city. And throughout the year, they never left us time to get bored. I was so satisfied there that when I returned back to my city, I have done whatever I could as a president of my local section, for the incomings coming to my city.


I meet with many people, from 5 continents, more than may be 30 countries.. That was the experince that I could never had if I haven't gone there.
I had great time with different oriented people from Spainish to French, German to Chinese, Lithuanians to Dutch.. I loved the differences between the cultures and I believed it added my personal actualisation a lot. It is so nice to communicate with different people, in the same time of studying. Trying to making up groups in classes, see who ever in the world can act lazier than you or much more ambitious :)



Finally I can say that I had the most exciting, interesting and challenging year in Groningen and when I look back to those days I miss everything so much. I can recommend this "experience" to everyone since you will never have such a chance later on.



Erasmus rox!



Ilker Taner
ESN-Izmir President 2006/2007

Italya.. her zamanki gibi olaylı! (Turkish)


04/11/2008
Italya.. her zamanki gibi olaylı!

Yine İtalya, yine olay.. İtalya’ya her geldiğimde nasıl geri döneceğim merak konusu oluyor. Bu seferki olay, transit yolcuların sadece bir kere ülkeye giriş çıkış hakkı olması ve benim uçuş planımın Miami-Roma-Milano-İstanbul şeklinde olması nedeniyle saatlerce havaalanında mahsur kalmam!


O kadar da iyi bir fikir değilmiş!!
Kesinlikle mantıklı, ama bilgi eksikliği nedeniyle uçuşumu Milan üzerine aldırmam kötü bir fikirmiş (!). Uçağımı bir gece önceden değiştiren Alitalia, Roma’da 9 saat beklemem gerektiğimi söyleyince, Milan üzerinden aktarmalı gidebileceğimi düşünmüştüm. Bu sayede son İzmir uçağına yetişip Salı gecesini evimde geçirebilecektim ki Roma havaalanı pasaport kontrolünde bu hayalim sona erdi.

Pasaport kuyruğuna girdiğimde ne kadar hoş olduğunu düşündüğüm sarışın pasaport polisi, ”schengen’in nerde?” sorusuna Amerikan vizem var ve transit yolcuyum cevabını alınca birden form değiştirip çılgın bir hayvana dönüştü. Yarım yamalak İngilizcesi’yle geri çekilmemi emreden daha sonra da ”yürü” şeklinde komut veren bu yaratıkla beraber bir sonraki 3 saatimi havaalanı sınır karakolunda geçirdim. Amerika’da ”güvenlik” açısından insanları iç çamaşırına kadar ararken , yurtdışı vizesini bile kontrol etmediğinden bunların olabileceği aklıma bile gelmemişti. Pasaport ve biletlerime el koyan polisler, farklı mekanlarda(!) yaklaşık 2 saat değil oradan ayrılmak, onları gözümün önünden bile kaybedemezdim. 3 saatlik bir sinir harbinin sonunda, havaalanı polisi zoruyla ”involuntary rerouting” notu düşülmüş bir şekilde gelen 1800 YTL değerindeki Roma-İstanbul biletimi alabildim. İşin kötü yanı zaten toplamda 4 gün sürecek olan seyehatim in 1 gecesi gitti ve 18 saattir yoldayım... Üstelik daha önümmde 13 saat var!...

50. Ülke Anısına

İlk yurtdışı seyahatimi ailemle birlikte 5 yaşındayken Almanya’ya yapmıştım. 2019 Ekim sonu itibarı ile 28 senede toplam 50 ülkeye ulaştım....