24 Nisan 2011 Pazar

İSTANBUL BENİ KORKUTUYORSUN!

Oldukça uzun bir süredir yazma isteği duymama rağmen işe başlama, gündelik telaşlar ve hayatı dolu dolu yaşama adına klavyemi uzak tutuyordum. Bugüne kadar.

Aslında İstanbul’a çalılşmak için gelme fikrine çok alışık olsam da iş bulup yerleşme sürecinin ne olup bittiğini anlamayacak kadar hızlı geçirmem beni uzun süre oyaladı. Ağustos ortalarında aldığım “yarın akşama kadar şu kadar belgeyi toparlayıp sizi sözleşme imzalamak için İstanbul’a bekliyoruz” telefonundan sonra bu bloga yazacak çok şeyim olacağı için sevinmiştim. O günden bugüne hızlı bir flash forward yapmak istiyorum;

Bölüm 1 İstanbul’a taşınma

Öncelikle bir emlak danışmanı olsaydım ne yapmazdım diye düşündüren tanıdığım ilk kişiyi tebrik etmek istiyorum. İsteklerinizi anlattığınızda (ki bunlar gayet materyalize olmuş şeyler) tamamen tersine yönlendirmek bir pazarlama stratejisi midir bilmiyorum ama küçük bir ev ararken büyüğüne, temiz bir banyonun olmazsa olmaz olarak bahsedildiği ortamda en son ne zaman insanın uğradığı bilinmeyen kapkara bir tuvalete sahip eve götürmek kesinlikle kendisine değer katmadı. Bunlarla yetinmeyip, ilk 2 kötü alternatiften sonra parapsikolojik olarak etkileneceğimi düşündüğünü tahmin ettiğim “süper eve” doğru yola koyulduk. Yine beni yanıltmayarak daha kapının önünde 10 dk boyunca anahtarı yuvasına adete oyarak sokmaya çalışan bu kişi, “açamadım ama evi çok beğeneceğinizden eminim, 100 TL de indirim yapıyım bu evi tutun” tarzında saçmalayarak İstanbul’da ev arama konusunda ne kadar yanlış bir noktada olduğumu kanıtladı.


Bölüm 2 İstanbul’da yaşam

                Oturduğum Nişantaşı semti sayesinde sadece işten eve giderken gördüğüm pek çok ünlü insan bile bazen kendimi iyi hissetmeme yeterli olabiliyor. İstanbul ortalamasının üstünde bir kalitede insan kitlesinin yaşadığı söylenilen bu semtte bile her türlü insana rastlamak mümkün. Örneğin bu tarz bir insana bir Cumartesi sabahı göz damlası almak için gittiğim eczanede rastladım. Göz damlası almak istediğimi belirttiğim eczacı ilacı verirken kullanma sıklığını belirtti ve benim “çok değil mi?” diye sormama karşılık “bunların içinde prezervatif (koruyucu madde) yok, rahatlıkla kullanabilirsiniz” dedi. Bunu duyan eczanedeki 3. Şahıs ise “prezervatif mi? sakat olmasın, gözüne sıkacak!” demesiyle yaşama isteğimi geçici olarak kaybettim.

                Avrupa’nın en yüksek binası (anten boyu farkıyla) olan İstanbul Sapphire’in açılmasından 2 gün sonra Türkiyedeki ilk gökdelen observation desk alanı olan 236. metredeki en üst kata gitmeye karar verdim. Açılışının iki gün önce başbakan tarafından yapıldığını öğrendiğim yapı, ilk günleri olması nedeniyle teknik aksaklıklar yaşıyor, içerideki kalabalık neden yürüyen merdivenlerin çalışmadığını merak ediyorken o kadar yükseğe çıkmanın mantıklı olup olmadığını düşünüyordum.  Gözetleme alanının en üstten 2 kat aşağıda olması ve etrafının henüz temizlenemeyen camdan yapılması nedeniyle en üste kata çıkıp resim çekmek istiyordum. Kısa bir araştırmadan sonra yangın merdivenine benzeyen dar bir merdiven aracılığıyla en üste çıkılabildiğini ve buradan açık havada 360 derece etrafı izleyebileceğimi öğrendim. Merdivenlerin en sonuna vardığımda hala 2 gün önce açılmanın verdiği inşaat çalışmaları devam ediyordu. Tam fotoğraf makinemi çıkarıp etrafın resmini çekmeye çalışacaktım ki biri “Dur, burası yasak.” diye seslendi. O kadar merdiven çıkmanın üzerine binanın çatısına çıkmanın neden yasak olduğunu sormak için “Neden?” dememi bitirmeden “Patlayıcılar var, bugün yasak!” diye bağıran işçi beni gerçekten korkutmayı başardı. Nedenini sormak isteyen gözlerle baktığımı gören diğer işçinin “bu akşam açılış için havai fişek gösterisi olacak, o yüzden yarından itibaren açık burası” demesiyle içim rahatladı. Yani aslında patlayıcılar iyi huyluydu ve benim fotoğraf çekmek için çatıda olmam onlar için bir tehlikeydi! İstanbul gerçekten ezber bozan bir yer.
               

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

50. Ülke Anısına

İlk yurtdışı seyahatimi ailemle birlikte 5 yaşındayken Almanya’ya yapmıştım. 2019 Ekim sonu itibarı ile 28 senede toplam 50 ülkeye ulaştım....